7 Temmuz 2007 Cumartesi

Hepimiz Petkim'iz ( Yılmaz Özdil ) SABAH (DİKKATLE OKUYUN VE GERÇEKLERİ GÖRÜN!!! )

Bir tablo hayal edin...
Sanat eseri.
Miras... Size ait.
Tuvali, Türkiye coğrafyası.
Boyası, şehit kanı, alın teri.
Her sabah uyanıyorsunuz...
Gururla seyrediyorsunuz...
Ama birileri, her sabah sizden önce uyanıp, o tablonun başına geçiyor ve orasına burasına, minik minik fırça darbeleri atıyor.
Her sabah, bir minik fırça darbesi.
Usta işi.
Küçük küçük değişiyor tablo.
Aniden değil.
Milim milim.
Alıştıra alıştıra.
Yedire yedire.
Aradan yıllar geçiyor...
Tablo, o tablo olmaktan çıkmış!
Komple değişmiş.
Ama dedim ya... Kanıksamışsınız.
Bakıyorsunuz bakıyorsunuz, o tablo, hâlâ aynı tablo zannediyorsunuz.

Peki, fark, nasıl farkedilebilir?
"Orijinal"in aslında ne kadar değiştiği, ne hale getirildiği, ilk bakışta "şak diye" nasıl anlaşılabilir?
Tek çare var: Kıyas.
Tablonun ilk haliyle...
Son halini yan yana koymalı.

E hadi, koyalım yan yana...

Türk Telekom, Arap'ın.
Telsim İngiliz'in. Kuşadası Limanı İsrailli'nin. İzmir Limanı Hong Konglu'nun... Araç muayene işi Alman'ın. Başak Sigorta Fransız'ın. Adabank Kuveytli'nin. İETT Garajı Dubaili'nin. Avea Lübnanlı'nın.
Petkim?
Ermeni'nin.
(Kazak'a sattık, dediler.
Kazağı bi çıkardık... Ermeni...)
N'olacak bu memleketin hali?
Rakı, Amerikalı'nın.
Finansbank Yunanlı'nın... Oyakbank Hollandalı'nın. Denizbank Belçikalı'nın. Türkiye Finans Kuveytli'nin. TEB Fransız'ın. Cbank İsrailli'nin. MNG Bank Lübnanlı'nın. Alternatif Bank Yunanlı'nın. Dışbank Hollandalı'nın. Şekerbank Kazak'ın. Yapı Kredi'nin yarısı İtalyan'ın. Turkcell'in yarısı Finli'nin Rus'un. Beymen'in yarısı Amerikalı'nın. Enerjisa'nın yarısı Avusturyalı'nın. Garanti'nin yarısı Amerikalı'nın. Eczacıbaşı İlaç, Çek'in. İzocam, Fransız'ın. TGRT Amerikalı'nın. Demirdöküm Alman'ın. Döktaş Fransız'ın. Süper FM Kanadalı'nın.

Hepsi Türk'tü.
Sadece 4.5 yıl önce.

Ya, sattılar.
Ya, satışa teşvik ettiler.
Ya da, kasıtlı IMF politikalarıyla söke söke satışa mecbur ettiler.

Taş üstüne taş koyanı, iyi kötü görmüştük de... Taş üstünde taş bırakmayanı, ben ilk defa görüyorum.

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin terörle yaşamaya alışması gerektiğini söyledi!!! Bak sen!!!!

"AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin terörle yaşamaya alışacağını, ama teröre karşı mücadeleyi de sonuna kadar vereceklerini söyledi. Erdoğan, ''Kim gelip 'Ben bunu sıfırlıyorum' diyorsa dört dörtlük yalan söylüyor'' dedi.

Partisince Odunpazarı Meydanı'nda düzenlenen mitingde halka hitap eden Erdoğan, Türkiye'nin AK Parti İktidarı döneminde büyük atılımlar yaptığını, sorunların çözümü için önemli aşamalar kaydettiğini ifade etti.

Kendilerinden önce DSP-MHP-ANAP koalisyonunun işbaşında olduğunu belirten Erdoğan, ''Hortumcular o zaman meşhur muydu? Meşhurdu. 22 banka Fon'a devredilerek, benim vatandaşımın cebinden 40 milyar dolar götürüldü mü? Bunlar hortumcuydu. Hortumculara yardımcı olanlar kimlerdi? DSP, MHP, ANAP'' dedi.

''MHP'nin o dönem DSP'nin değirmenine su taşıdığını'' savunan Erdoğan, ''DSP bu defa CHP'ye stepne oldu, yedek lastik oldu. Şimdi MHP eğer millet kendine fırsat verirse, bu defa CHP'nin değirmenine su taşıyor. Tabii bu boş bir hayal'' diye konuştu.

Erdoğan, şöyle devam etti:

''Bu MHP, 'teröre karşıyım' diyor değil mi? Siz bunları 12 Eylül öncesinden tanırsınız, ama ben size daha tazesini söyleyeyim; Bakın biz seçime gidiyoruz, Bursa'da bilboardlar şirketlere kiralanmıştır belediyeler tarafından, partiler de bunu şirketlerden kiraladı, bütün partiler aynı şekilde teşebbüs etti, bunu bilboardlarda görürsünüz. Bu gece malesef MHP'nin Bursa 1. sıra adayı, yanında holiganlarla beraber, bodyguardlarla beraber, ellerinde akla hayale gelmez bütün silahlarıyla bilboardlara afiş asanları öyle dövüyorlar ki bir tanesi yoğun bakımda, bir tanesi koğuşta yatıyor. Şimdi bunlar teröre karşı öyle mi? Düşünebiliyor musun? Listenin başındaki kişinin yanında, birlikte bunu yapıyorlar. İstisnalar kaideyi bozmaz. Ben onlara oy veren kardeşlerimi de kastetmiyorum. Onları duyarlı olmaya davet ediyorum, kime oy verdiklerini bilmeye davet ediyorum. Bunlar ip atarlar veya ip atlarlar. Özellikleri budur fakat 22 Temmuz'da benim halkım bunların kirli çamaşırlarını ipe dizecek.'' "


Bu haberi okuduğunuzda aklınıza ne gelir arkadaşlar. Genelkurmay açıklama yapıyor:"K.Iraka girersek teröre büyük darbe vururuz."Ve de finans kaynaklarını biliyoruz diyor.Ama mevcut hükümet ne yapıyor? Koca bir hiç.Üstüne bir de teröre alışmak lazım diyorlar.Bu ülkeyi terörden temizlemek yerine,alıştırmaya çalışıyorlar.Sizcede bir tuhaflık yok mu?
1 Mayıs 2004'te AB'ye yeni katılan ülkelerin hemen hemen hepsi yabancılara toprak satışını yasakladılar. AB ise bu yeni üye ülkelerini bu ayrıcalıklarla birlikte kabul etti. AB'nin bütün emirlerini yerine getiren Ankara ise bu konuya direnmiyor. GAP bölgesinde aracılar vasıtasıyla İsrail'in eline geçen arazilerin toplamı iddiaya göre İstanbul'un yarısından daha büyük. Dün toprak yarın yabancı medya derken yabancıların Türkiye üzerinde söz sahibi olabilmeleri için zemin uygun hale mi getiriliyor?

Yabancılara toprak satışı meselesi net bir şekilde açıklığa kavuşturulmazsa AB karşıtı cephenin eline toplumun AB sevdasını köreltmek için güçlü bir psikolojik savaş malzemesi verilmiş olur!

28 Şubat'ın gözde askerlerinden Osman Özbek Paşa, İsrail'in GAP planları ile ilgili şunları söylemişti: "Türkiye'de yabancılar yalnız toprak satın almıyorlar. Şu anda 200'e yakın büyük holding seviyesinde şirket Dünya Bankası'nın da güdümüyle yabancı şirketlerin kontrolüne geçiyor. Bu da aynı senaryonun bir parçasıdır. Bu da çok tehlikeli bir gelişmedir. Bankalar gitti, şirketler gitti şimdi topraklarımız da gidiyor artık bunun sonucunu tahmin etmek zor olmasa gerek. Kürtlerle İsrail'in ilişkilerini dikkate aldığınızda İsrail'in toprak alımları ve Kürt birisinin Su İşleri Bakanı olması zaten BOP'ta da ABD'nin sadece enerji kaynaklarına değil, bölgedeki bütün yeraltı ve yerüstü kaynaklarına yani sulara da göz dikmiş durumda olduğunu görüyoruz. Bütün bunları kamufle ederek İsrail'i ortaya koyuyor. İsrail de Türk şirketlerini kullanıyor. Ayrıca benim kulağıma Diyarbakır bölgesinde de toprak alımları olduğu yönünde duyumlar geldi. Kısaca bütün bunlar ABD'nin BOP planı ile ilgilidir."

Paşa'nın hem İsrail karşıtı hem de ABD karşıtı beyanlarda bulunması ilginç. 28 Şubat sürecinde Mossad-CIA el ovuştururken sözde derin askerlerin illegal sözcülüğünü yapan Paşa'nın AB karşıtlığı politikasını Anti-Siyonizm ve Anti-Amerikancılık tabanına oturtmasını nasıl okumalıyız, sevinmeli mi, yoksa üzülmeli miyiz?

Geçmişe bakacak olursak toprak kayıplarımız Osmanlı'dan beri son 300 yılda savaşlarda kaybedilenlerle kısıtlı değildi. Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış süreci, 1856'da Islahat Fermanı ile yabancılara gayrimenkul edinme hakkı vermekle hızlandı. Daha sonra yapılan bir dizi yasal düzenlemeyle Osmanlı arazilerinin küçümsenemeyecek bir kısmı yabancıların eline geçti. 2 Ekim 1914'te çıkarılan bir kanunla bütün eski antlaşmalara dayanan ve yabancılara tanınan mali, idari ve adli imtiyazlar kaldırılmıştı. 18 Mart 1924 tarihinde yürürlüğe giren "Köy Kanunu" ile de yabancıların köy sınırları içinde taşınmaz mal edinmesi yasaklandı.

İsrail Devleti'nin de 1948 öncesinde bu şekilde toprak satın alma yolunu izleyerek temellerinin atıldığı unutulmamalı.19 Temmuz 2003'te AB'nin isteği ile Ecevit - Bahçeli ikilisi tarafından çıkarılan 4916 Sayılı Yasa'yla yabancıların mülk edinmesine izin verildi. Başlangıçta daha çok GAP bölgesinde görülen bu satışların giderek ülkenin tamamına yayıldığı görüldü. Toplam 500 bin dönüm civarındaki arazilerin asıl sahiplerinin İsrailli olduğu belirtiliyor.

Tabii bunlar yabancıya satış olarak yansımıyor. Arazi satın alma operasyonu ağırlıklı olarak Fırat ve Dicle havzalarını kapsıyor. Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak hedefteki iller. Tapu ve Kadastro'da kayıtlı gerçek arazi ve emlak alımında bulunanlar şunlar:

Yunanlılar: 14 bin 449 kişiye 4615 dekar,
Almanlar: 11 bin 985 kişiye 6 bin 700 dekar,
İngilizler: 5577 kişiye 2 bin 805 dekar,
Suriyeliler: 12 bin 481 kişiye 253 bin 440 dekar,
Fransızlar: 16 bin 451 kişiye 473 bin dekar,
Avusturyalılar: 9 bin 761 kişiye 9 bin 600 dekar,
Hollandalılar: 7 bin 90 kişiye 6 bin 870 dekar,
ABD'liler: 31 bin 267 kişiye 74 bin 523 dekar,
İsrailliler: 38 bin 405 kişiye 114 bin 780 dekar..

27 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla yabancıların eline geçen toplam arazi 323.737.215 metrekaredir.

İngilizler Didim'de 4000, Fethiye'de ise 3000 civarında ev ve arsa satın almışlar. Alanya'da ev sahibi olan Alman sayısı ise 7 bini çoktan geçmiş durumda. ABD'li ve İsrailli oldukları iddia edilen yabancıların yüksek miktar paralarla geldikleri köylerde, köylülere kimi belgeleri imzalattırarak para dağıttıkları, toprakların mülkiyetini kontrollerine alırken bu paralarla asıl mülk sahiplerini ise işçi statüsüne indirdikleri iddiaları var.

Ortadoğu'da bu toprakların bu bölümü benim diyerek Filistin'i bir köşeye sıkıştıran İsrail, bu kez aynı tabloyu Türkiye'ye de mi uygulamayı düşünüyor? Suyla birlikte Güneydoğuya giren ve tarım tecrübesini paylaşmak istediğini söyleyen İsrail'in gerçekte suyun ve olası zengin petrol rezervlerinin kontrolünü ele geçirmek için mi arazi satın alıyor?

Büyük Ortadoğu planında zaten var olan Batılı emperyalistlerin ve Siyonistlerin bu bölgeye yerleşme politikaların gereği olarak, İsrail'den getirtilmesi planlanan 150 bin Yahudi Kürt'ün Kuzey Irak'taki varlığı buradan göç ettikleri için tescilli. Irak'taki fiili durum Arap ve Türkmen hâkimiyetinden kurtarılacak bölgelerin Kürtleştirilmesini, akabinde de Yahudileştirilmesini öngörüyor. Kerkük ve Musul petrol bölgesi olduğu için ilk hedefleri.

Bu iddialar ciddi olmasaydı, yabancılara mülk edinmeyi engelleyen Anayasa Mahkemesi kararının gerekçesinde, açıkca 'vatanın bütünlüğü ve bölünmezliğine' tehdit olarak algılandı denilmezdi.